MEKTUP
VAR
Kirli sarı duvara çivilenmiş, gri asık
suratlı posta
kutusuna baktım, Soğuk metal
kutudan gökkuşağı fışkırıyordu sanki. Loş
bir boşluğun içinde,
hem de yıllardan sonra minik posta
kutumda
sarı bir zarf... Üzerinde pul. Özlemişim! El
yazısı görmeyi özlemişim meselâ...
Adımın, adresimin sevdiğim bir dost
tarafından yazılmasını özlemişim. Çocuk gibi
sevindim. Bir süre açmaya kıyamadım zarfı,
öylece bekledim. Gözlerimi el yazısından
almadım, alamadım. Seyrettim. "s" biraz
yamuktu, "b" desem sanki kelimeden ayrı
gibi, bir başına. Belli ki aceleyle
yazılmıştı. Ama her harf bir dokunuştu.
Sarı zarfa dost eli değmişti, dost
yüreği gezinmişti
üzerinde.
İstanbul'un göğü grilere teslimken, sabah
kuşları taze, yeşilli yaprakların arasında
kuru dal ararken, gün bulutlu, rüzgârlı ve
gitgide sessizken gelivermişti. Apartmanın
girişindeki asık suratlı gri posta kutusu
bana göz
kırptı sanki. Konuştu... Duydum! Ne
zamandır; hep ince uzun, dikdörtgen zarflar
alıyordum. Bankalardan, taksitli kartların
ekstreleri.Bir de telefon ve elektrik
faturaları. Mektup almayalı ne çok olmuş. Ne
çok özlemişim el yazısıyla yazılmış
zarfları. Her biri aynı karakterde yazılmış,
puntoları bile değişmeyen zarflar hayatımı
ne zaman işgal ettiler? Ya, el yazılı
zarflar nasıl minik ve çelimsiz adımlarla
uzağıma nasıl düştüler? Ve ben buna nasıl
izin verdim. Başka zaman olsa
kendime
kızardım. Bu kez öyle olmadı. Kendimi
anlamaya çalıştım. Affettim. Zarfı yavaş,
yavaş açtım. Sindire, sindire. Çizgisiz
kağıda yazılmış, kat yerleri özenle
ayarlanmış mektubu
şaşkınlıkla
okşadım. Sadece iki satırdı mektup: "Her gün
mailleşmek yetmedi birden. Ekrandan ekrana
yaptığımız yazışmalar yetmedi.
Yıllar
önceki gibi olsun istedim. Biliyor musun,
sana mektup gönderirken ben aslında kendimi
tazeledim."
Yüreğim pır, pır etti. Gülümsedim!
Derleme
ATEİST İLE AYI
Ateist bir adam, bir gün ormanda geziyor ve
etrafındaki güzelliklere bakıyormuş. "Evrim
ne güzellikler yaratıyor!" diye düşünüp mest
oluyormuş. Birden arkasında kocaman bir ayı
belirmiş ve onu kovalamaya başlamış. Adam
bütün gücüyle kaçıyormuş;ama her arkasına
bakışta ayının daha yaklaşmış olduğunu fark
ediyormuş. Dakikalarca süren bir kaçışın
sonunda adamın ayağı yerdeki dala takılmış,
ayı adamın üzerine atlamış, pençesini
kaldırmış. Tam vurmaya hazırlanırken adam "ALLAHIM!!!"
diye bağırmış. Bir anda zaman durmuş, ayı
donmuş, ormandaki nehir bile akmaz olmuş.Bir
anda orman kararmış ve gökyüzünden bir ışık
huzmesi adamın üzerine parlamış. Çok
derinden gelen ilahi bir ses adama:
"Yıllarca bana inanmadın, yaratılışı kozmik
bir kazaya bağladın, sana bu durumda yardım
etmemi mi istiyorsun? Seni sevgili bir kulum
mu saymalıyım?" demiş. Adam utanç içinde:
"Biliyorum bunca yıldan sonra dindar biri
olmayı istemem haksızlık, ama belki ayıyı
dindar yapabilirsiniz." demiş. Ses: "Peki."
diye karşılık vermiş ve ışık kaybolmuş.
Nehir tekrar akmaya başlamış. Her şey eski
hâline dönmüş. Ayı pençesini indirmiş, iki
pençesini de göğe doğru çevirmiş ve
konuşmaya başlamış: "Allah’ım, senin
rızkınla orucumu açıyorum, hamd olsun
verdiğin nimetlere."
Derleme
BELKi
Belki, Tanrı yanlıþş insanlarla tanışmamızı
istedi doğru insanı tanımadan önce, böylece
en sonunda douru insanla tanışdığmızda, bu
hediyenin ne yüce olduğunu anlamamız için.
Belki, mutluluk kapısı kapandığında, bakası
açılıyordur, fakat böyle zamanlarda kapanan
kapıya öyle uzun bakarız ki, bizim için
açılan diğer kapıyı görmeyiz bile.
Belki, en iyi arkadaşlık, sallanan bir
koltukta beraber sallandığınız, tek bir
kelime etmediğiniz ve giderken bunun
hayatınızdaki en iyi sohbet olduðunu
düşündüğünüz kşþilerde saklıdır.
Belki, elimizde olanın kıymetini
kaybettiğimizde anladığımız doðru olabilir,
fakat elimize gelene kadar neler
kaçırdığımızın farkına varamadığımız da
doğrudur.
Birine sevginizin tümünü sunmak, asla sizi
de aynı þekilde seveceğinin garantisi
değildir. Sevgiye karşılık beklemeyin;
Sadece sevginin karşıdakinin kalbinde
büyümesini bekleyin;
fakat olmazsa da, sizin kalbinizde
büyüdüğüne emin olun.
Birine çarpılmak için bir an yeterlidir,
birinden hoşlanmak bir saat ve birini sevmek
içinde bir gün yeterlidir, ama birini
unutmak bir ömür sürer.
Görünüşe aldanmayın; kandırıcı olabilir.
Zenginliğe aldanmayın; yok olur gidebilir.
Sizi güldüren birini seçin çünkü karanlık
bir günü aydınlatan şey bir gülümsemedir.
Kalbinizi gülümsetebilen birini bulun.
Öyle zamanlar vardır ki, bazen birini
öylesine çok özlersiniz ki, onu
hayallerinizden çıkarıp,
gerçek hayatta kucaklamak istersiniz.
Hayal etmek istediğiniz şeyi hayal edin,
gitmek istediğiniz yere gidin, olmak
istediðiniz kişi olun, çünkü
yaşayabileceğiniz tek bir hayatınız var ve
tüm bunları yapabilmek için tek bir
şansınız.
Sizi tatlı kılacak kadar yeterli
mutluluğunuz olsun, güçlü kılacak kadar acı
deneyiminiz, insan kılacak kadar üzüntünüz
ve sizi mutlu kılmaya yetecek kadar umudunuz
olsun.
Daima kendinizi baþkalarının ayakkabılarına
koyun. Eğer ayaklarınız acıyorsa, o
kişininkiler de acıyordur.
En
mutlu kişiler, herşeyin en iyisine sahip
olanlar değildir, onlar karşılarına çıkan
herşeyin değerini en iyi
bilenlerdir.Mutluluk, ağlayanlar,
incinenler, araştırma yapanlar ve
çabalayanlar için vardır, çünkü böyle
insanlar hayatlarına giren her insanın
önemini takdir edenlerdir.
Aşk
bir gülücük ile başlar, bir öpücük ile
gelişir ve bir gözyaşı ile son bulur. En
parlak gelecek, unutulmuş bir geçmiþin
üstünde yükselir, geçmişinizdeki kalp
kırıklıklarını ve hataları silmezseniz
hayatın içinde ilerleme şansınız olmaz.
Doğumunuzda siz ağlarken çevrenizdeki herkes
gülüyordu, öyle bir hayat yaşayın ki
öldüğünüzde gülen siz olun, ağlayan da
çevrenizdekiler..
UZAKLARDA
Uzaklarda
bir
köyde, çocugu
doğmadan kocası ölmüş, tek başına yaşayan
hamile bir kadin kendisine arkadaş olması
açısından dağda yaralı olarak bulduuu bir
gelinciği evinde beslemeye başlar. Gelincik
kadının yanından bir an bile ayrılmaz. Her
ne kadar evcil bir hayvan olmasa da, oldukça
uysallaşır. Bir kaç ay sonra kadının çocuğu
doğar. Tek başına tüm zorluklara göğüs
germek ve yavrusuna bakmak zorundadır.
Günler geçer ve kadin bir
gün bir kaç dakikalığına da olsa evden
ayrılmak ve yavrusunu evde bırakmak zorunda
kalır...
Gelincikle bebek evde yalnız kalmıslardır. Aradan biraz
zaman geçer ve anne eve gelir. Gelinciği ve
kanli ağzını görür. Anne çıldırmışcasına
gelinciğe saldırır ve oracıkta öldürür
hayvan. Tam o sırada içerdeki odadan bir
bebek sesi duyulur. Anne odaya yönelir... ve
odada beşiği, beşiğin içindeki bebeği ve
bebeğin yanında duran parçalanmış bir yılanı
görür...
Einstein'in söyledigi rivayet edilen bir söz var:
"İnsanlardaki önyargıyı parçalamak benim atomu
parçalamamdan çok
daha zor"
ÖNYARGININ
OLMADIĞI !
EN GÜZEL GÜNLER SİZLERİN OLSUN
...
NEYE DİKKAT
İtil, atıl ama, satılma! Doğrul, devril ama,
eğilme! Beslen, uslan ama, yaslanma! Tanış,
konuş, yaklaş ama, uzaklaşma! Zulmü devir,
nefsi devir ama, çam devirme! Rakibini geç,
sınıfını geç ama, gülüp geçme! Ev al, araba
al, abdest al ama, beddua alma! Okumaktan
zarar gelmez ama, lânet okuma! Elini aç,
gözünü aç, kapını aç ama, ağzını açma! Davet
et, hayret et, af et, tevbe et ama, ihânet
etme! Satıcı ol, alıcı ol, kalıcı ol, bulucu
ol ama, bölücü olma! Hedefe koş, cihada koş,
yardıma koş ama, ortak koşma! Fidan besle,
hayvan besle, çocuk besle ama, kin besleme!
Emek ver, kulak ver, bilgi ver ama, hiçbir
zaman, boş verme! Eşini beğen, işini beğen,
aşını beğen ama, kendini beğenme! Günlerini
say, servetini say, büyüklerini say ama,
yerinde sayma! Paranı ver, gönlünü ver,
selâm ver, canını ver ama, sırrını verme!
İNSAN
Bir insan kendini adadığında ilahi taktir de o yönde
hareket edecektir. Tüm olaylar diğer bir
olayı desteklemek işin oluşur ve aksi
taktirde hiçbir zaman ortaya çıkmaz. Bir
akarsu boyunca oluşan tüm olaylar sadece bir
karardan doğar. Hiçbir insanın hayal
edemeyeceği tüm umulmadık durumlar,
oluşumlar ve maddi destek bu şekilde elde
edilebilir. Elinizden geleni ve hayal
edebileceğiniz herşeyi yapmaya hemen
başlayın. Cesaret; deha, güç ve büyüyü de
içinde saklar. Şimdi başlayın. Goethe
DÖRT MUM
Bir odada dört mum
sessizce yanıyordu. O kadar derin bir
sessizlik hüküm
sürüyordu ki odada, aralarındaki fısıltı
şeklindeki konuşmalar bile rahatlıkla
işitiliyordu.
1. Mum
"ben Barış'ım!" dedi. Ancak kimse benim
sürekli yanık kalıp, etrafıma ışık
saçabilmeme yardımcı olmuyor. Artık sönmek
üzereyim... Ve sessizce karanlığa
gömülüverir...
2. Mum
"ben İman'ım" der. Ama artık gerekli
olduğuma inanmıyorum.. Yanık
kalmamın
da bir kıymeti kalmadı, diye eklerken hafif
bir esinti ışığını söndürüverir.
3. Mum
çok üzgündür. "Ben SEVGİ'yim" ama etrafıma
ışık verecek gücüm kalmadı. İnsanlar beni
hep kenara itiyorlar. Kendilerine en yakın
olanları bile
sevmemeye başladılar. Sessizce söner gider
Sevgi mumu...
O sırada
içeri aniden bir çocuk girer. 3 mumun
söndüğünü görünce sebebini sorar ve niçin
sonuna kadar yanmadıklarına hayıflanarak
ağlamaya başlar.
4. Mum,
yumuşak ve yatıştırıcı sesi ile çocuğa
ağlamamasını söyler. "Korkma ben etrafıma
ışık saçtığım sürece diğerleri yeniden
yanarlar ve onlar da
aydınlatmaya devam ederler. Zira ben UMUD'UM
!" Gözleri parlayan çocuk umut mumunu alır
ve diğerlerini sevgiyle teker teker yakar.
İçinizdeki umut mumunun saçtığı ışığı asla
söndürmeyin. Küçük çocuk gibi diğer sönmek
üzere olan üç mumun da sürekli yanık
kalmaları için çaba
harcayın...
Derleyen Yasemin Gül
HAYATTA ÜÇ ŞEY
Hayatta
kaybedildiğinde geri dönmeyecek üç şey;
ZAMAN,
SÖZCÜKLER, FIRSAT
Hayatta kaybedilmemesi gereken üç şey;
BARIŞ, UMUT,
DÜRÜSTLÜK
Hayatta en değerli üç şey;
SEVGİ, KENDİNE
GÜVEN, ARKADAŞLIK
Hayatta hiç emin olunmayacak üç şey;
DÜŞLER, BAŞARI,
ZENGİNLİK
Hayatta insanı geliştiren üç şey;
ÇOK ÇALIŞMA,
SAMİMİYET VE BAŞARI
Hayatta insanı mahveden üç şey;
CESARETSİZLİK,
GURUR VE ÖFKE
BİR DOST
Saate bakmasızın kapısını çalabileceği bir
dostu olmalı insanın...... "Nereden çıktı bu
vakitte" dememeli, gece yarısı yataktan
fırladığında; Gözünün dilini bilmeli,
dinlemeli, sormadan söylemeden anlamalı....
Arka bahçede varlığını sezdirmeden,
mütemadiyen dikilen vefalı bir ağaç gibi,
köklenmeli hayatında; Sen her daim onun
orada olduğunu hissetmelisin.İhtiyaç
duyduğunda gidip müşfik gövdesine
yaslanabilmeli, kovuklarında
saklanabilmelisin.Kucaklamalı seni güvenli
kollarıyla. Dalları bitkin başına omuz,
yaprakları kanayan ruhuna merhem olmalı....
En mahrem sırlarını verebilmeli, en derin
yaralarını açıp gösterebilmelisin;
Gölgesinde serinlemelisin sorgusuz sualsiz.
Onca dalkavuk arasında bir tek o, Sözünü
eğip bükmeden söylemeli, yanlış
anlaşılmayacağını bilmeli, alkışlandığında
değil sadece; Asıl yuhalandığında yanında
durup koluna girebilmeli..... Övmeli alem
içinde, baş başayken sövmeli ve sen, öyle
güvenmelisin ki ona övdüğünde de sövdüğünde
de bunun iyilikten olduğunu bilmelisin:
Teklifsiz kefili olmalı
hatalarının;günahlarının yegane sahibi. Seni
senden iyi bilen, sana senden çok güvenen
bir sırdaş, göz bebekleri bulutlandığında
fırtınayı sezebilmelisin. Ve sen ağladığında
onun gözlerinden gelmeli yaş.... Yıllarca
aynı ip üzerinde çalışmış, iki trapezci gibi
kenetlenmeli elleri..... Parkurun bütün
zorluklarına rağmen dostluğumuzu
koruyabildik, acıları birlikte göğüsledik ya
; Yenildik sayılmayız diyebilmeli.....
Issızlığın yalnızlığın en koyulaştığı an da,
küçük bir kağıda yazdığımız kısa ama ümit
var bir yazıyı yüreğe benzer bir taşa
bağlayıp birbirimizin camından içeri
atabilmeliyiz. Bunu da aşacağız.
Derleyen/ÇİĞDEM
BİLGE ADAM
Bilge adam, kadının
kucagındaki bebegin bir ipegi andıran
yanaklarını okşayıp öptükten sonra: "Demek
fakirsin, hemde çok fakir. Ama karşılıksız
yardım etmek adetim degil...Eger yardım
istiyorsan
çocugunun parmagını satman gerekir...."
Kadın, önce deli oldugunu sanmış bilgenin.
Daha sonra da, kötü bir şaka yaptıgını...
Ama adam ciddi görünüyormuş. Kadına bir kese
altın uzatıp: "Ayak parmagına da razıyım"
demiş. Zaten cerrah oldugumdan, ona hiç acı
çektirmem. Kadın, bütün kanını donduran bu
teklif üzerine kaçmayı düşünürken, adam: "Sadece
tırnagını söksem de olur!" diye devam etmiş.
Biliyorsun zamanla yenisi çıkar.
HYPERLINK "http://groups.yahoo.com/group/magic-moment"Kadın,
bu ruh hastasına daha fazla dayanamamış. Ve
kapıyı çarpıp uzaklaşırken, adam onun
arkasından: "Nasıl bir fakir oldugunu
anlayamadım...!" diye bagırmış. "Kucagındaki
hazinenin tırnak kadar parçasını, bir kese
altına degişmiyorsun...."
Derleyen /
Çiğdem
|