Ana Sayfa

 
 

Edebiyat

 
 

Öyküler

 
 

Makaleler

 
 

Şiirler

 
 

Tiyatro

 
 

Hakkımızda

 
 

İletişim

 
     
  Hidayet Karakuş
Nazan Duman
Kübra DurmuşGülçin Can
Hüseyin Durmuş
Emrah Buran
 
 

 
   
     
 

YAZILARINIZI
BEKLİYORUZ





kafiyenet okurlarının siteye katkılarını bekliyoruz.
Yazılarınızı iletin, yayınlansın.
Şimdiden katkılarınız için teşekkür ederiz.

İletişim adresi olarak
yazi@kafiye.net
adresini kullanabilirsiniz.

 
     
     
    
  AKLINIZDA BULUNSUN  
  ÇİĞDEMCE  
 

    
               MEKTUP  VAR

            
Kirli sarı duvara çivilenmiş, gri asık suratlı posta kutusuna baktım, Soğuk metal kutudan gökkuşağı fışkırıyordu sanki. Loş bir boşluğun içinde, hem de yıllardan sonra minik posta kutumda sarı bir zarf... Üzerinde pul. Özlemişim! El yazısı görmeyi özlemişim meselâ...
Adımın, adresimin sevdiğim bir dost tarafından yazılmasını özlemişim. Çocuk gibi sevindim. Bir süre açmaya kıyamadım zarfı, öylece bekledim. Gözlerimi el yazısından almadım, alamadım. Seyrettim. "s" biraz yamuktu, "b" desem sanki kelimeden ayrı gibi, bir başına. Belli ki aceleyle yazılmıştı. Ama her harf bir dokunuştu. Sarı zarfa dost eli değmişti, dost yüreği gezinmişti üzerinde. İstanbul'un göğü grilere teslimken, sabah kuşları taze, yeşilli yaprakların arasında kuru dal ararken, gün bulutlu, rüzgârlı ve gitgide sessizken gelivermişti. Apartmanın girişindeki asık suratlı gri posta kutusu bana göz kırptı sanki. Konuştu... Duydum! Ne zamandır; hep ince uzun, dikdörtgen zarflar alıyordum. Bankalardan, taksitli kartların ekstreleri.Bir de telefon ve elektrik faturaları. Mektup almayalı ne çok olmuş. Ne çok özlemişim el yazısıyla yazılmış zarfları. Her biri aynı karakterde yazılmış, puntoları bile değişmeyen zarflar hayatımı ne zaman işgal ettiler? Ya, el yazılı zarflar nasıl minik ve çelimsiz adımlarla uzağıma nasıl düştüler? Ve ben buna nasıl izin verdim. Başka zaman olsa kendime kızardım. Bu kez öyle olmadı. Kendimi anlamaya çalıştım. Affettim. Zarfı yavaş, yavaş açtım. Sindire, sindire. Çizgisiz kağıda yazılmış, kat yerleri özenle ayarlanmış mektubu şaşkınlıkla okşadım. Sadece iki satırdı mektup: "Her gün mailleşmek yetmedi birden. Ekrandan ekrana yaptığımız yazışmalar yetmedi. Yıllar önceki gibi olsun istedim. Biliyor musun, sana mektup gönderirken ben aslında kendimi tazeledim."
Yüreğim pır, pır etti. Gülümsedim!
                                                              Derleme



                              ATEİST  İLE  AYI   

Ateist bir adam, bir gün ormanda geziyor ve etrafındaki güzelliklere bakıyormuş. "Evrim ne güzellikler yaratıyor!" diye düşünüp mest oluyormuş. Birden arkasında kocaman bir ayı belirmiş ve onu kovalamaya başlamış. Adam bütün gücüyle kaçıyormuş;ama her arkasına bakışta ayının daha yaklaşmış olduğunu fark ediyormuş. Dakikalarca süren bir kaçışın sonunda adamın ayağı yerdeki dala takılmış, ayı adamın üzerine atlamış, pençesini kaldırmış. Tam vurmaya hazırlanırken adam "ALLAHIM!!!" diye bağırmış. Bir anda zaman durmuş, ayı donmuş, ormandaki nehir bile akmaz olmuş.Bir anda orman kararmış ve gökyüzünden bir ışık huzmesi adamın üzerine parlamış. Çok derinden gelen ilahi bir ses adama: "Yıllarca bana inanmadın, yaratılışı kozmik bir kazaya bağladın, sana bu durumda yardım etmemi mi istiyorsun? Seni sevgili bir kulum mu saymalıyım?" demiş. Adam utanç içinde: "Biliyorum bunca yıldan sonra dindar biri olmayı istemem haksızlık, ama belki ayıyı dindar yapabilirsiniz." demiş. Ses: "Peki." diye karşılık vermiş ve ışık kaybolmuş. Nehir tekrar akmaya başlamış. Her şey eski hâline dönmüş. Ayı pençesini indirmiş, iki pençesini de göğe doğru çevirmiş ve konuşmaya başlamış: "Allah’ım, senin rızkınla orucumu açıyorum, hamd olsun verdiğin nimetlere."

                                                                     Derleme


BELKi

Belki, Tanrı yanlıþş insanlarla tanışmamızı istedi doğru insanı tanımadan önce, böylece en sonunda douru insanla tanışdığmızda, bu hediyenin ne yüce olduğunu anlamamız için.


Belki, mutluluk kapısı kapandığında, bakası açılıyordur, fakat böyle zamanlarda kapanan kapıya öyle uzun bakarız ki, bizim için açılan diğer kapıyı görmeyiz bile.

Belki, en iyi arkadaşlık, sallanan bir koltukta beraber sallandığınız, tek bir kelime etmediğiniz ve giderken bunun hayatınızdaki en iyi sohbet olduðunu düşündüğünüz kşþilerde saklıdır.

Belki, elimizde olanın kıymetini kaybettiğimizde anladığımız doðru olabilir, fakat elimize gelene kadar neler kaçırdığımızın farkına varamadığımız da doğrudur.

Birine sevginizin tümünü sunmak, asla sizi de aynı þekilde seveceğinin garantisi değildir. Sevgiye karşılık beklemeyin; Sadece sevginin karşıdakinin kalbinde büyümesini bekleyin;
fakat olmazsa da, sizin kalbinizde büyüdüğüne emin olun.

Birine çarpılmak için bir an yeterlidir, birinden hoşlanmak bir saat ve birini sevmek içinde bir gün yeterlidir, ama birini unutmak bir ömür sürer.

Görünüşe aldanmayın; kandırıcı olabilir. Zenginliğe aldanmayın; yok olur gidebilir. Sizi güldüren birini seçin çünkü karanlık bir günü aydınlatan şey bir gülümsemedir. Kalbinizi gülümsetebilen birini bulun.

Öyle zamanlar vardır ki, bazen birini öylesine çok özlersiniz ki, onu hayallerinizden çıkarıp,
gerçek hayatta kucaklamak istersiniz.

Hayal etmek istediğiniz şeyi hayal edin, gitmek istediğiniz yere gidin, olmak istediðiniz kişi olun, çünkü yaşayabileceğiniz tek bir hayatınız var ve tüm bunları yapabilmek için tek bir şansınız.

Sizi tatlı kılacak kadar yeterli mutluluğunuz olsun, güçlü kılacak kadar acı deneyiminiz, insan kılacak kadar üzüntünüz ve sizi mutlu kılmaya yetecek kadar umudunuz olsun.

Daima kendinizi baþkalarının ayakkabılarına koyun. Eğer ayaklarınız acıyorsa, o kişininkiler de acıyordur.

En mutlu kişiler, herşeyin en iyisine sahip olanlar değildir,  onlar karşılarına çıkan herşeyin değerini en iyi bilenlerdir.Mutluluk, ağlayanlar, incinenler, araştırma yapanlar ve çabalayanlar için vardır, çünkü böyle insanlar hayatlarına giren her insanın önemini takdir edenlerdir.

Aşk bir gülücük ile başlar, bir öpücük ile gelişir ve bir gözyaşı ile son bulur. En parlak gelecek, unutulmuş bir geçmiþin üstünde yükselir, geçmişinizdeki kalp kırıklıklarını ve hataları silmezseniz hayatın içinde ilerleme şansınız olmaz.

Doğumunuzda siz ağlarken çevrenizdeki herkes gülüyordu, öyle bir hayat yaşayın ki öldüğünüzde gülen siz olun, ağlayan da çevrenizdekiler
..  


      UZAKLARDA
      
     
Uzaklarda bir köyde, çocugu doğmadan kocası ölmüş, tek başına yaşayan hamile bir kadin kendisine arkadaş olması açısından dağda yaralı olarak bulduuu bir gelinciği evinde beslemeye başlar. Gelincik kadının yanından bir an bile ayrılmaz. Her ne kadar evcil bir hayvan olmasa da, oldukça uysallaşır. Bir kaç ay sonra kadının çocuğu doğar. Tek başına tüm zorluklara göğüs germek ve yavrusuna bakmak zorundadır.   
     Günler geçer ve kadin bir
gün bir kaç dakikalığına da olsa evden ayrılmak ve yavrusunu evde bırakmak zorunda kalır...
     Gelincikle bebek evde yalnız kalmıslardır. Aradan biraz zaman geçer ve anne eve gelir. Gelinciği ve kanli ağzını görür. Anne çıldırmışcasına gelinciğe saldırır ve oracıkta öldürür hayvan. Tam o sırada içerdeki odadan bir bebek sesi duyulur. Anne odaya yönelir... ve odada beşiği, beşiğin içindeki bebeği ve bebeğin yanında duran parçalanmış bir yılanı görür...
      Einstein'in söyledigi rivayet edilen bir söz var:
     "İnsanlardaki önyargıyı parçalamak benim atomu parçalamamdan çok
daha zor"

ÖNYARGININ OLMADIĞI !
EN GÜZEL GÜNLER SİZLERİN OLSUN
...



    NEYE DİKKAT

İtil, atıl ama, satılma! Doğrul, devril ama, eğilme! Beslen, uslan ama, yaslanma! Tanış, konuş, yaklaş ama, uzaklaşma! Zulmü devir, nefsi devir ama, çam devirme! Rakibini geç, sınıfını geç ama, gülüp geçme! Ev al, araba al, abdest al ama, beddua alma! Okumaktan zarar gelmez ama, lânet okuma! Elini aç, gözünü aç, kapını aç ama, ağzını açma! Davet et, hayret et, af et, tevbe et ama, ihânet etme! Satıcı ol, alıcı ol, kalıcı ol, bulucu ol ama, bölücü olma! Hedefe koş, cihada koş, yardıma koş ama, ortak koşma! Fidan besle, hayvan besle, çocuk besle ama, kin besleme! Emek ver, kulak ver, bilgi ver ama, hiçbir zaman, boş verme! Eşini beğen, işini beğen, aşını beğen ama, kendini beğenme! Günlerini say, servetini say, büyüklerini say ama, yerinde sayma! Paranı ver, gönlünü ver, selâm ver, canını ver ama, sırrını verme!

      İNSAN
        
     Bir insan kendini adadığında ilahi taktir de o yönde hareket edecektir. Tüm olaylar diğer bir olayı desteklemek işin oluşur ve aksi taktirde hiçbir zaman ortaya çıkmaz. Bir akarsu boyunca oluşan tüm olaylar sadece bir karardan doğar. Hiçbir insanın hayal edemeyeceği tüm umulmadık durumlar, oluşumlar ve maddi destek bu şekilde elde edilebilir. Elinizden geleni ve hayal edebileceğiniz herşeyi yapmaya hemen başlayın. Cesaret; deha, güç ve büyüyü de içinde saklar. Şimdi başlayın. Goethe

    
   DÖRT MUM

Bir odada dört mum sessizce yanıyordu. O kadar derin bir sessizlik hüküm sürüyordu ki odada, aralarındaki fısıltı şeklindeki konuşmalar bile rahatlıkla işitiliyordu.

1. Mum "ben Barış'ım!" dedi. Ancak kimse benim sürekli yanık kalıp, etrafıma ışık saçabilmeme yardımcı olmuyor. Artık sönmek üzereyim... Ve sessizce karanlığa gömülüverir...

2. Mum "ben İman'ım" der. Ama artık gerekli olduğuma inanmıyorum.. Yanık kalmamın da bir kıymeti kalmadı, diye eklerken hafif bir esinti ışığını söndürüverir.

3. Mum çok üzgündür. "Ben SEVGİ'yim" ama etrafıma ışık verecek gücüm kalmadı. İnsanlar beni hep kenara itiyorlar. Kendilerine en yakın olanları bile sevmemeye başladılar. Sessizce söner gider Sevgi mumu... O sırada içeri aniden bir çocuk girer. 3 mumun söndüğünü görünce sebebini sorar ve niçin sonuna kadar yanmadıklarına hayıflanarak ağlamaya başlar.

4. Mum, yumuşak ve yatıştırıcı sesi ile çocuğa ağlamamasını söyler. "Korkma ben etrafıma ışık saçtığım sürece diğerleri yeniden yanarlar ve onlar da aydınlatmaya devam ederler. Zira ben UMUD'UM !" Gözleri parlayan çocuk umut mumunu alır ve diğerlerini sevgiyle teker teker yakar. 

İçinizdeki umut mumunun saçtığı ışığı asla söndürmeyin. Küçük çocuk gibi diğer sönmek üzere olan üç mumun da sürekli yanık kalmaları için çaba harcayın...

Derleyen Yasemin Gül

 







             HAYATTA ÜÇ ŞEY

Hayatta kaybedildiğinde geri dönmeyecek üç şey;
ZAMAN, SÖZCÜKLER, FIRSAT
Hayatta kaybedilmemesi gereken üç şey;
BARIŞ, UMUT, DÜRÜSTLÜK
Hayatta en değerli üç şey;
SEVGİ, KENDİNE GÜVEN, ARKADAŞLIK
Hayatta hiç emin olunmayacak üç şey;
DÜŞLER, BAŞARI, ZENGİNLİK
Hayatta insanı geliştiren üç şey;
ÇOK ÇALIŞMA, SAMİMİYET VE BAŞARI
Hayatta insanı mahveden üç şey;
CESARETSİZLİK, GURUR VE ÖFKE


BİR DOST

Saate bakmasızın kapısını çalabileceği bir dostu olmalı insanın...... "Nereden çıktı bu vakitte" dememeli, gece yarısı yataktan fırladığında; Gözünün dilini bilmeli, dinlemeli, sormadan söylemeden anlamalı.... Arka bahçede varlığını sezdirmeden, mütemadiyen dikilen vefalı bir ağaç gibi, köklenmeli hayatında; Sen her daim onun orada olduğunu hissetmelisin.İhtiyaç duyduğunda gidip müşfik gövdesine yaslanabilmeli, kovuklarında saklanabilmelisin.Kucaklamalı seni güvenli kollarıyla. Dalları bitkin başına omuz, yaprakları kanayan ruhuna merhem olmalı.... En mahrem sırlarını verebilmeli, en derin yaralarını açıp gösterebilmelisin; Gölgesinde serinlemelisin sorgusuz sualsiz. Onca dalkavuk arasında bir tek o, Sözünü eğip bükmeden söylemeli, yanlış anlaşılmayacağını bilmeli, alkışlandığında değil sadece; Asıl yuhalandığında yanında durup koluna girebilmeli..... Övmeli alem içinde, baş başayken sövmeli ve sen, öyle güvenmelisin ki ona övdüğünde de sövdüğünde de bunun iyilikten olduğunu bilmelisin: Teklifsiz kefili olmalı hatalarının;günahlarının yegane sahibi. Seni senden iyi bilen, sana senden çok güvenen bir sırdaş, göz bebekleri bulutlandığında fırtınayı sezebilmelisin. Ve sen ağladığında onun gözlerinden gelmeli yaş.... Yıllarca aynı ip üzerinde çalışmış, iki trapezci gibi kenetlenmeli elleri..... Parkurun bütün zorluklarına rağmen dostluğumuzu koruyabildik, acıları birlikte göğüsledik ya ;  Yenildik sayılmayız diyebilmeli..... Issızlığın yalnızlığın en koyulaştığı an da, küçük bir kağıda yazdığımız kısa ama ümit var bir yazıyı yüreğe benzer bir taşa bağlayıp birbirimizin camından içeri atabilmeliyiz. Bunu da aşacağız.
                                                                 Derleyen/ÇİĞDEM


             BİLGE ADAM

               Bilge adam, kadının kucagındaki bebegin bir ipegi andıran yanaklarını okşayıp öptükten sonra: "Demek fakirsin, hemde çok fakir. Ama karşılıksız yardım etmek adetim degil...Eger yardım istiyorsan çocugunun parmagını satman gerekir...."
Kadın, önce deli oldugunu sanmış bilgenin. Daha sonra da, kötü bir şaka yaptıgını... Ama adam ciddi görünüyormuş. Kadına bir kese altın uzatıp: "Ayak parmagına da razıyım" demiş. Zaten cerrah oldugumdan, ona hiç acı çektirmem. Kadın, bütün kanını donduran bu teklif üzerine kaçmayı düşünürken, adam: "Sadece tırnagını söksem de olur!" diye devam etmiş. Biliyorsun zamanla yenisi çıkar.
HYPERLINK "http://groups.yahoo.com/group/magic-moment"
Kadın, bu ruh hastasına daha fazla dayanamamış. Ve kapıyı çarpıp uzaklaşırken, adam onun arkasından: "Nasıl bir fakir oldugunu anlayamadım...!" diye bagırmış. "Kucagındaki hazinenin tırnak kadar parçasını, bir kese altına degişmiyorsun...."


                                                                          Derleyen / Çiğdem

 

 
  ANA  SAYFA  
     
   
 

    

 
     
 

 
     
     
 

 
   Günlük Özgürlük  
 

 

 
     
  Dr Tuncay Filiz
Milli Eğitim Baka.Çanakkale
Kültür ve Turizm
İzmir Belediyesi
Konak Belediyesi