Ana Sayfa

 
 

Edebiyat

 
 

Öyküler

 
 

Makaleler

 
 

Şiirler

 
 

Tiyatro

 
 

Hakkımızda

 
 

İletişim

 
     
  Hidayet Karakuş
Nazan Duman
Kübra DurmuşGülçin Can
Hüseyin Durmuş
Emrah Buran
 
 

 
   
     
 

YAZILARINIZI
BEKLİYORUZ





kafiyenet okurlarının siteye katkılarını bekliyoruz.
Yazılarınızı iletin, yayınlansın.
Şimdiden katkılarınız için teşekkür ederiz.

İletişim adresi olarak
yazi@kafiye.net
adresini kullanabilirsiniz.

 
     
  Yunus Emre
Pir Sultan Abdal
Köroğlu
Erzurumlu Emrah
Dadaloğlu
Aşık Veysel
 
      MAKALELER                                 
    ELVAN USUL  
 


                            ZAMAN SİZE

Zaman, mutluluk havuzunun suyu zaman, hüzünlerin gözyaşı zaman, aydınlıkla karanlığın vagonları zaman…
          Her bir zerresini binlerce iş ve eylemlerle doldurduğumuz, eskidikçe değer kazanan zaman…
          Saatler, günler, aylar, yıllar, asırlar daha nice ölçümlerde durduramadığımız, yavaşlatamadığımız,  biriktiremediğimiz zaman…           En eski çağlardan bu yana ölçmek için zamanı, binlerce çeşit araçlar aramış insanoğlu. Sanki bir işe yarıyormuş gibi ölçüyoruz zamanı. Şöyle bir düşünelim:
           Biz ne zaman saatimize bakarız, takvime bakmak ne zaman aklımıza gelir. Hangi ayda olduğumuzu neden önemseriz?
         Sabah mesaiye, okula servise, yetişmek için, sporuna hazırlanmak için, bazılarımız da namaz kılmak için saatine bakar. Mesaidekilerin “Öğle yemeğine ne kadar kaldı acaba?” sorusunun yanıtı için defalarca saatinde gezer gözleri. Zira pek çok öğrencimiz de öyle. Evde bekleyen anneler “Eşim, oğlum, kızım neredeyse yemeğe gelecek saat kaç olmuş hala yetiştiremedim yemeği” serzenişiyle neredeyse tuz yerine saati atacaklar yemeğe.
         Mesaide olan beyler bayanlar toplantı saatini kaçırmamalı. Kuaförden alınan randevu saati geçerse çok fazla beklemek zorunda kalınabilir. Nitekim sorumluluk bilincine sahip pek çok birey için randevuya zamanında yetişmek önemlidir. Pek çok yarışları sınırlandırıcı ve ya kısaldıkça başarılı sayılan sporlar, yarışlar için zaman, adeta bir amaçtır.
       Pembe dizilerin, haberlerin, belgesellerin, çeşitli TV programlarının saati kadar günü de önemli.

          -  “Bugün şu dizi var saat 20.00 da,
          -   Hayır o dizi bugün değil Salı günü saat 22.00 da”
          -  “Bugün ayın kaçı, maaşa kaç gün kaldı ya”?
          -  “Biz hangi aydayız? Mayıs ayında altın günü bende olacak”.
          -  “21. asırda böyle ilkellik olacak şey değil”
         - “Çağımız teknoloji ve uzay çağı, gereğini yapmalı zamana ayak uydurmalıyız arkadaşlar”!

         Cümlelerini pek çoğumuz kullanmış veya duymuşuzdur. Soluk aldığımız her lahza bizim için ayrılmış bir parça kumaş. Herkes kendi zamanını kendi isteği ve ya bulunduğu konuma göre şekillendiriyor. Kimi etek biçip kıvırıyor, kimi elbise biçip kalıplaşıyor, kimi gömlek biçip ciddileşiyor, kimi de kumaşın sahibine şükrediyor.
        Has olan, zamanı en doğru kullanan, kumaşını, sahibi nasıl istiyorsa o şekilde şekillendiren kişilerin yaptığıdır.
       Zira, bir arkadaşımız bize bir kumaş hediye etse, ve biz kendimize bir takım elbise diktirmek istesek terziye gitmek zorundayız. Terziye takım elbisenin nasıl olacağını, nasıl bir model olursa memnun olacağımızı anlattık. Gerisi terziye kalmış. O bizim istediğiniz gibi bir takım dikerse onu sever ve tüm dikiş işlerinizi ona yaptırmak ister, hak ettiğinden fazla para bile verebiliriz. Ya istediğimiz gibi dikmezse, işte o zaman o terziye söylenebilecek tüm ağır sözcükleri sayar, kumaşın parasını bile almaya kalkarız ve bir daha o terziye gitmez, dost ve arkadaşlarınızın da gitmesine engel oluruz.
         Bir de  Alemlerin Rabbi olan Allah a bakalım. O bize kullanmak üzere bir zaman hediye ediyor. Ve zamanı nasıl kullanmamız gerektiğini açıklıyor. Biz eğer o terzi gibi, zamanı veren Allah ın istediği şekilde kullanırsak zamanı, mükâfatımız katlanacak, dost ve ahbaplarımız artacaktır. Öyle ki Allah her daim bizimle olacak ve sevdiği kullarını da bize yollayacaktır.
        Peki; ya zamanı Allah'ın istediği gibi değil de kendi nefis ve isteklerimize göre, çağımız getirdiği, ama Allah'ın istemediği şekilde kullanırsak ne olur?
        İşte o zaman kaybettiğimizin resmidir. Ne Allah'ın sevgili kulları gelir yanımıza ne Allah bakar yüzümüze. Zira Allah “ siz bana bir adım gelirseniz, ben size on adım gelirim” diyor. Hal böyleyken biz hala boş işler için saat, ay ve yıllarımızı ayırıyoruz da bize o zamanı verene bir saatimizi şükretmek için ayıramıyoruz.
      Yemek, içmek ve daha konforlu yaşamak maalesef araç olmaktan çıkmış amacımız olmuş bu çağda. İnsanoğlu dünyevi isteklerinde doyumsuzdur, hep daha fazlasını ister, daha fazlası için daha fazla zaman gereklidir. Bu yüzden yüzlerce, “zamanı doğru kullanma, az zamana çok iş sığdırma yöntemleri”ni anlatan seminerler düzenlenir ve kitaplar basılır. İnsanlar daha fazla strese ve daha fazla yorgunluğa doysunlar diye.
        Gerçeği görmenin zamanı daha gelmedi mi! Niçin daha fazla çalıştığımızı sorgulamanın, asıl gayenin dünya mı yoksa Allah rızası mı olduğunu bulmanın  zamanı daha gelmedi mi!
        Boşa akan her damla su, milli hazineyi, boşa geçirilen her an kendi hazinemizi iflasa sürükler.

                                                                         Elvan  USUL 


 

 
 
                                                                                                 Ana Sayfa  
     
   
 

    

 
     
 

 
     
     
 

 
   Günlük Özgürlük  
 

 

 
     
  Dr Tuncay Filiz
Milli Eğitim Baka.Çanakkale
Kültür ve Turizm
İzmir Belediyesi
Konak Belediyesi