|
FIKRALAR
SENİ TANIYAMADIM
Kadının biri, 46 yaşındayken kalp krizi geçiriyor ve
hastaneye, kaldırılıyor. Ameliyat masasındayken,
ölüme yakın, birden bir Hayal görüyor. Azraili
görüyor ve soruyor: 'Benim saatim geldi mi?
- Azrail cevap veriyor:
"Hayır, senin daha 43 sene, 2 ay ve de 8 günün var'.
Narkozdan uyandığında, estetik
yaptırmaya karar veriyor.
Yüzünü gerdiriyor, dudaklarını doldurtuyor ve de
göğüslerini
düzelttiriyor. Kısacası: 'Yeniden doğmuş gibi' d
aha uzun bir süre
yaşayacağını bildiği için şimdi, o kadar ameliyatın
değdiğini düşünüyor.
Son ameliyattan sonra, hastaneden tamamen yeni
bir insan gibi çıkıyor.Tam karşıdan karşıya geçiyor
ki, ambülans çarpıyor. Ölüyor.
Cennette Azrail'e soruyor: 40 seneden daha
fazla yaşayacağımı sanıyordum! Neden o zaman bana o
ambülansın çarpmasını sağlayıp beni
öldürttün?'
Azrail cevap veriyor:
- "Kız, ben seni tanıyamadım.. " :)))
Gamze
YAĞMUROĞLU
/ Derleyen
TÜRKÇENİN AZİZLİĞİ
Devlet
Hastanesi'ne gece nöbetinde bir çocuk getirilir.
Yapılan tetkiklerden sonra çocuğun ayağının
burkulduğu anlaşılır. Hekimimiz babayı içeri
çağırır ve "Çocuğa voltaren pomat yazıyorum. Günde
üç kere yedire yedire sürün" der.
Aradan bir hafta geçmiştir ki aynı adam ve aynı
çocuk bir kez daha gelirler hastaneye. Çocuğun ayağı
davul gibi şişmiştir, suratı da morluklar
içindedir.
"Doktor bey" der, "Bu çocuğun ayağı kırık." Doktor
hayretler içinde kalmıştır. Ayağının kırık
olmadığını bilmektedir. Merakla sorar:
"Peki verdiğim merhemi ne yaptıınız?"
"Valla doktor sizin dediğinuz gibi günde üç öğün
ekmeğin üstüne sürdük yedirdik, sürdük yedirdik,
Yemek istemedi ama, düve düve yedirdik... Gine de
inmedi şişliği... Naapsak bilmiyorum artık..."
Alıntı
Fadime
Temel eşi ile köyüne giderken
teröristler minübüsü durdurmuş. yolcuları aşağı
indirmişler.
Hepsini sıralamşþlar ve isimlerini sormuşlar.
- Adın ne?
- Ahmet...
-
Öldürün...
Adın ne?
- Ayşe...
-
Öldürün...
Sıra
Temel`in hanımına gelmiş, teröristler sormuş :
- Adın ne?
- Fadime...
- Aaaa
öldürmeyelim annemin adı da Fadime...
Neyse onu
ayırmışlar. Sıra temele gelmiş, teröristler sormuş :
- Adın ne?
- Adım Temel`dir fakat bana köyde
Fadime derler...
I AM SORRY
Temel, Amerika'da bir bar'a girip bira istemiş. O
anda bir Alman gelip barmeni kenara çekip kafasýna
bir elma koymuþ ve uzaklaþarak, nişan alip
silahıyla barmenin kafasındaki elmayı tam ortasından
vurmuþ ve...
-"I AM RED KID" demiş.
Temel hayran kalmış. Biraz sonra aynı şeyi bir
Fransız yaparak elmayı ok ile
vurmuş ve...
- "I AM WILLIAM TELL" , bundan sonra cesaretlenen
Temel dışarı çıkıp tekrar içeri girmiş ve aynı
işlevi uygulayarak silahıyla ateş eden Temel barmeni
alnının ortasından vurmuş adamın öldüğünü anlayan
Temel,
-"I AM SORRY" demiş.
KIZMAZSAN
Hava o kadar sıcak ki, dersteki
öğrencilerin hiç biri de dersi dinlemek istemiyor.
Ancak öğretmen de dersi bir an önce bugünkü konuyu
bitireyim yarına bir şey kalması diye uğraşmaktadır.
Tam bu sırada en ön sıradaki bir öğrenci de
öğretmenine bakıp bakıp gülmektedir. Bu duruma
dayanamayan öğretmen:
- Ahmet! Evladım neden bana doğru bakıp
bakıp gülüyorsun?
Ahmet :
- Öğretmenim, söyleyemem.
Öretmen:
- Neden Ahmet?
Ahmet:
- Söylersem döversin. Söyleyemem.
Öğretmen:
- Ahmet, söylersen bir şey demeyeceğim.
Kızmayacağım, haydi söyle.
Ahmet :
- Söyleyemem, sonra sen beni mutlaka
döversin.
Öğretmen sinirlenmeye başlar. Ahmet’e doğru
yaklaşır. Kendisine hakim olarak:
- Bak Ahmet. Gerçekten söylemezsen seni
döveceğim. Söylersen kesinlikle bir şey
yapmayacağım.
Ahmet :
- Arkadaşlar, şahitsiniz.( Bir taraftan da
öğretmene bakıp bakıp gülmeye devam etti. Aynı
zamanda da konuşmaya çalışıyordu.) Öğretmenim sizin
kilonuza bakıyorum da...
Öğretmen:
- Evet Ahmet!
Ahmet:
- Sizin bu kilonuza göre sizden ne kadar
pirzola ve biftek çıkar diye gülüyordum.
Öğretmen sınıfta bir kahkaha atar. Bunun
üzerine sınıfta bir gülüşme başlar. Ahmet öğretmenin
şişmanlığından böyle bir düşünceyi düşünmeye ve
gülmeye devam ederken, öğretmen konuşmaya başlar.
- Haklısın Ahmet. Benim boyum 1.68 ve ne
yazık ki 115 kiloyum. Hani yarım dünya diyebiliriz.
Ben köşeyi dönmeden önce göbek dönüyor, bunu biliyor
musun? ( Sınıfta bir gülüşme ve kahkaha sesleri
yükselir. Öğretmen devam eder.) Ahmet, yalnız şunu
unutma. Ben biraz kartım. Etim sert olur. Beni
yemeye kalkarsan midene oturur ve bir daha oradan
gitmem, ona göre.
İzmir / 11.08. 1987
Hüseyin DURMUŞ
NEDEN
KALAS
Öğretmen sınıfta öğrencilere kızmış,
söylenip duruyor. Bir eğitim öğretim yılı boyunca
öğrenciler öğretmenleri hep kızdırmışlardı. Edebiyat
öğretmeninin dersi işleyişi sırasında öğrenciler
yine rahat durmuyor, sıcağın ve sene sonun olmanın
verdiği rahatlıkla konuşmaya devam ediyorlar. İkaza
uymayan öğrencilere, öğretmen:
- Arkadaşlar. Şu an sizlere çok
kırıldım. İnanın benim hatırımı kıracağınıza, kafamı
kırsanız daha iyi olurdu. Öyle bir kırıldım ki, bazı
arkadaşlarınızın yapmış olduğu davranışlar
karşısında ağzıma geleni söylemek istiyorum. Ama...
Bir öğrenci dayanamaz:
- Öğretmenim, bir yıl boyunca bir
şeyler söylediniz. Atalarımızın dediklerinden diye
başladınız, hani söylemediğiniz kalmadı gibi.
- Arkadaşlar! Aslında sizlere o
kadar çok şeyler söylemek, hatta sizlere hakaret
bile etmek isterdim....
- Öğretmenim, rahat rahat söyleyin
söylemek istediğinizi. Sözünüzü hiç korkmadan
söyleyiniz.
- Arkadaşlar! Sizlere aslında
içimden geldiği gibi hakaret etmeyi o kadar çok
istiyorum.
Bir başka öğrenci:
- Atış serbest öğretmenim.
- Aslında bazılarınızın
davranışlarından dolayı; hayvanlar alemindeki
canlıları haykırarak söylemek isterdim. Ama o
hayvanların çeşitlerini ele alarak sizlere hakaret
etmeyi düşünmüyorum. Eğer onları kullanırsam o
hayvanlara hakaret etmiş olurum.
- Başka bir şey söyleyin
öğretmenim.
- Ben sizlerin bazılarına ancak “kalas” diyebilirim
arkadaşlar.
Başka bir öğrenci:
- Neden öğretmenim?
- Ağaçların ve bitkilerin adlarını
kullanmak ta iyi olmayacak. O nedenler sizlere ancak
“kalaslar” diyebilirim.
Bir başka öğrenci atılır hemen:
- Öğretmenim kalas ne demektir, ne
işe yarar kalas?
-
Hani şu inşaatlarda iskele yapmada, ya da binalara
badana yapımında iskele kurulurken kullanılan ve
genellikle 5*10 tabir edilen bir ağaç. Size ancak
onunla hakaret edebilirim. Gerçi hakaret etmek bile
size fazla. Ona bile değmez bazılarınız.
- Neden öğretmenim?
- Sen biraz fazla heyecanlısın.
Bütün yıl boyunca bu kadar çok soru da sormadın. Sen
tahtaya bir kalkar mısın arkadaşım?
- Kalkayım öğretmenim. Beni
sınava mı alacaksınız?
- Hayır. Hani şu “ kalas”
sözcüğü yok mu?
- Evet öğretmenim.
- Bu sözcüğü tahtaya yazar
mısın?
- Yazdım öğretmenim.
- Şimdi yazdığın sözcüğü tersten
okur musun yavrum?
- Okuyorum öğretmenim, “salak”
- Aferin yavrum. Neymiş?
- “ Salak” siz bir yıl boyunca
bize kalas yerine her seferinde salak mı dediniz
öğretmenim?
- Helesi okumayı söktün yavrum.
Seni tebrik ederim.
İzmir. 29.08.2005
Hüseyin DURMUŞ
BİZ NEYİZ
Beş arkadaş masada oturmuşlar konuşmaktadırlar.
- Bizim Ahmet var ya, o kadar adi biri ki...
- He valla, doğru söylüyorsun. Dolandırıcının,
düzen bazın, şerefsizin Allah’ı valla.
- Hadi canım sadece onlar mı ki; bana göre vatan
haini, beş kuruş için vatanını bile satan biri.
- Ahmet mi dediniz? O var ya o, ahlaksızın biri.
Para uğruna karısını bile satar. Kadınlara karşı
zaafı da var. Bu yüzden ben onu ailesiyle de olsa
evime çağırmıyorum.
- Adamın ne dini ne imanı var. Dini, imanı, namusu
her şey para, doğrusu ondan korkuyorum.
Bu konuşmalar karşısında masada oturup hiç söze
karışmayan biri dayanamaz.
- Arkadaşlar. Sizlere bir şey sorabilir miyim?
- Hep bir ağızdan: Sor bakalım!
- Biz Ahmet’le 15 yıldır arkadaşız ve o yanımızda
olmayınca hep aynı şeyleri söylüyoruz değil mi?
Hep bir ağızdan: Evet, öyle diyoruz.
- Peki 15 yıldır arkadaşımız olan Ahmet böyle ise
biz neyiz acaba?
İzmir / 29.08.2005
Hüseyin DURMUŞ
BAKAN
KOPYA ÇEKİNCE
Yıllar
önce Milli Eğitim Bakanlarından biri bir lisenin
açılışında davetlilere seslenir.
- Sevgili gençler!
- Nasılsınız bakalım.?
Gençler bir ağızdan
- Sağ olun!
Bakan devam eder:
- Biliyor musunuz? Ben buraya kopya çekerek
geldim. Eğer sizler derslerde, sınavlarda kopya
çekerken yakalanırsanız ceza alırsınız. Peki ben
yakalanırsam bana kim ceza verir?
Bir an bir sessizlik olur. Davetlilerin içerisinden biri yüksek sesle
söylenir.
- Sayın Bakanım; siz kopya çekerken
yakalanırsanız, sizin cezanızı vatandaş sandıkta
verir.
Balçova / 12.09.1988
Hüseyin DURMUŞ
NE
YAPACAK MIŞ?
Büyük bir telaş
içerisinde öğretmenler odasına giren Ali Bey:
- Arkadaşlar! Ayşe hanımı göreniniz var mı?
- Ne vardı?
- Arkadaşlar, göreniniz var mı dedim?
Öğretmenlerden biri sakin sakin:
- Ali Bey, o kadar önemli mi?
- Evet arkadaşlar!
- Ne yapacaksın?
İyice terlemiş, sıcak havanın etkisinde biraz da
sinirlenmiş olan öğretmen Ali Bey:
- Un alıp makarna yaptıracağım. Onu göreniniz var
mı?
İzmir
/ 10.11.1985
Hüseyin DURMUŞ
HAYAT KISA
İki sevgili sahilde yürüyüş yapmaktadırlar. Genç kız
ve sevgilisi bir birlerine sarılmış ağır adımlarla
giderken, kız oğlana:
- Sevgilim, beni güzel buluyor musun?
- Evet canım, çok güzelsin. Bunun için seni çok
seviyorum.
- Başka neyimi beğeniyorsun, der genç kız.
Oğlan yine beklemeden cevap verir:
- Sevgilim güzelsin, cana yakınsın, sadakatlısın,
beceriklisin...
- Daha başka neyimi beğeniyorsun?
Oğlan dayanamaz:
- Sevgilim neden bu kadar ısrarcısın.? Daha ne
söylememi istersin? Bak önümüzde uzun yıllar var.
Seni sevip sevmeyeceğimi o zaman daha iyi anlarsın,
der.
Kız yine dayanamaz.Biraz da kurnazlık yapmak ister.
- Biliyorsun güzellikler geçicidir. İhtiyarlayınca
güzelliğim gidecek. İşe gidersem çok yorulacağım.
Akşam eve yorgun geleceğim. Yemek yapamamış
olacağım. Çocuklarımız ikimiz arasında sorun olacak.
Beni başkalarına karşı kıskanacak mısın? ...
Genç delikanlı kızın sözlerini duymak istemez ve
sadece dinler görünmeye çalışır. Bunu fark eden genç
kız birden:
- Bak gördün mü şurada bile ban beş dakika
dayanamadın. Hep beni dinler görünüp aldattın. Yarın
evlendiğimizde de mutlaka aldatırsın, hatta başka
kadınlarla bile sen beni aldatırsın. Beni
aldatmayacağına söz bile veremiyorsun, der ve genç
delikanlının kolundan çıkar.
Deli kanlı sinir küpü olmuştur. Kendini yanlış
davranış yapmaktan zor tutmaktadır:
- Bak sana bir şey söylemek istiyorum.
- Buyur sevgilim.
- Benimle evlenmeden bana hayatı zehir etmeye
başladın.ben daha güzel konuları konuşmak isterdim.3
aydır hep aynı soruları duyuyorum. Şunu iyi dinle “
Hayat kısa, değmez bir kıza salla salla vur duvara”
diyeceğim ama ona bile değmezsin, duvara yazık olur
canım, der.
İzmir/ 12.10.1992
Hüseyin
DURMUŞ
GARİP KAZA
Trabzon ile Rize otoyolunun Sürmene yakınında
iki taksi birbirinden yüz metre arayla; biri yolun
sağında Trabzon’a doğru yoldan çıkmış, tarlada
duruyor. Diğer araba ise Rize yönünde yolun sağında
tarlada duruyor.
Kazayı gören herkes şaşırmış. Çünkü kazada
hiçbir arabada çizik yok, .arabalar sapa sağlam,
ancak arabaların direksiyonunda bulunan iki
sürücünün de başları kan içerisinde ve ikisi de
baygın vaziyette.
İki sürücüde hemen hastaneye kaldırılır. İlk
müdahaleden sonra yaralı iki sürücü kendine
gelmiştir. Kaza nedeniyle tutanak tutacak olan polis
her iki şoföre sormaya başlar.
- Kaza nasıl oldu, anlatır mısın?
Kazaya karışan Cemal:
- Valla bir anda her tarafı sis kaplamıştı.
- Yani kazaya sis neden oldu öyle mi? Diye
sorar polis.
Kazaya karışan diğer şoför Temel atılır hemen:
- Memur bey, kazaya sis neden olmadu. Zaten
kazanın nasıl olduğunu ben de hala düşüneyrum, der.
Bunun üzerine Cemal söze karışır:
- Valla memur bey, bir sis vardu, bende daha
iyi göreyum diye kafamu camdan dışaruya çıkarmış
öyle gidiyordum, der. Hemen temel söze karışır:
- Uyyy, bende başımu pencereden dışaruya
çıkarmış, öyle gidiyordum. Bir anda bir çarpma oldu.
Sonra gözümü burada açtum, der.
İzmir / 29.04.2005
Hüseyin DURMUŞ
|
|