Ana Sayfa

 
 

Edebiyat

 
 

Öyküler

 
 

Makaleler

 
 

Şiirler

 
 

Tiyatro

 
 

Hakkımızda

 
 

İletişim

 
     
  Hidayet Karakuş
Nazan Duman
Kübra Durmuş
Gülçin Can
Hüseyin Durmuş
Emrah Buran
 
 

 
   
     
 

YAZILARINIZI
BEKLİYORUZ





kafiyenet okurlarının siteye katkılarını bekliyoruz.
Yazılarınızı iletin, yayınlansın.
Şimdiden katkılarınız için teşekkür ederiz.

İletişim adresi olarak
yazi@kafiye.net
adresini kullanabilirsiniz.

 
     
     
  
  KOMPOZİSYON       
 

FIKRALAR

SENİ  TANIYAMADIM

         Kadının biri, 46 yaşındayken kalp krizi geçiriyor ve hastaneye, kaldırılıyor. Ameliyat  masasındayken, ölüme yakın, birden bir Hayal  görüyor. Azraili görüyor  ve soruyor: 'Benim saatim geldi mi?
        -  Azrail cevap veriyor:   "Hayır, senin daha 43 sene, 2 ay ve de 8 günün var'.
        Narkozdan uyandığında, estetik yaptırmaya karar veriyor.
Yüzünü gerdiriyor,  dudaklarını doldurtuyor ve de  göğüslerini
düzelttiriyor.   Kısacası: 'Yeniden doğmuş gibi'   d aha uzun bir süre
yaşayacağını bildiği için şimdi, o kadar ameliyatın değdiğini düşünüyor.
      Son ameliyattan sonra, hastaneden   tamamen yeni bir insan gibi çıkıyor.Tam karşıdan karşıya geçiyor ki, ambülans çarpıyor. Ölüyor.
       Cennette Azrail'e soruyor: 40 seneden daha fazla yaşayacağımı sanıyordum!  Neden o zaman bana o ambülansın çarpmasını sağlayıp  beni öldürttün?'     
     Azrail cevap  veriyor:
    -  "Kız, ben seni tanıyamadım.. " :)))

       
Gamze YAĞMUROĞLU / Derleyen


TÜRKÇENİN AZİZLİĞİ 
 
 
Devlet Hastanesi'ne gece nöbetinde bir çocuk getirilir. Yapılan tetkiklerden sonra çocuğun ayağının burkulduğu anlaşılır.  Hekimimiz babayı içeri çağırır ve "Çocuğa voltaren pomat yazıyorum. Günde üç kere yedire yedire sürün" der. 
 
Aradan bir hafta geçmiştir ki aynı adam ve aynı çocuk bir kez daha gelirler hastaneye. Çocuğun ayağı davul gibi şişmiştir, suratı da morluklar içindedir. 
 
"Doktor bey" der, "Bu çocuğun ayağı kırık." Doktor hayretler içinde kalmıştır. Ayağının kırık olmadığını bilmektedir. Merakla sorar: 
 
"Peki verdiğim merhemi ne yaptıınız?" 
 
"Valla doktor sizin dediğinuz gibi günde üç öğün ekmeğin üstüne sürdük yedirdik, sürdük yedirdik, Yemek istemedi ama, düve düve yedirdik... Gine de inmedi şişliği... Naapsak bilmiyorum artık..."

                                                                                                Alıntı

Fadime

Temel eşi ile köyüne giderken teröristler minübüsü durdurmuş. yolcuları aşağı indirmişler. Hepsini sıralamşþlar ve isimlerini sormuşlar.
- Adın ne?
- Ahmet...
- Öldürün...
Adın ne?

- Ayşe...
- Öldürün...
Sıra Temel`in hanımına gelmiş, teröristler sormuş :
- Adın ne?
- Fadime...
- Aaaa öldürmeyelim annemin adı da Fadime...
Neyse onu ayırmışlar. Sıra temele gelmiş, teröristler sormuş :
- Adın ne?
- Adım Temel`dir fakat bana köyde Fadime derler...



I AM SORRY

Temel, Amerika'da bir bar'a girip bira istemiş. O anda bir Alman gelip barmeni kenara çekip kafasýna bir elma koymuþ ve uzaklaþarak, nişan alip
silahıyla barmenin kafasındaki elmayı tam ortasından vurmuþ ve...
-"I AM RED KID" demiş.
Temel hayran kalmış. Biraz sonra aynı şeyi bir Fransız yaparak elmayı ok ile
vurmuş ve...
- "I AM WILLIAM TELL" , bundan sonra cesaretlenen Temel dışarı çıkıp tekrar içeri girmiş ve aynı işlevi uygulayarak silahıyla ateş eden Temel barmeni alnının ortasından vurmuş adamın öldüğünü anlayan Temel,
-"I AM SORRY" demiş.



            
           
KIZMAZSAN

         Hava o kadar sıcak ki, dersteki öğrencilerin hiç biri de dersi dinlemek istemiyor. Ancak öğretmen de dersi bir an önce bugünkü konuyu bitireyim yarına bir şey kalması diye uğraşmaktadır.
         Tam bu sırada en ön sıradaki bir öğrenci de öğretmenine bakıp bakıp gülmektedir. Bu duruma dayanamayan öğretmen:
         -  Ahmet! Evladım neden bana doğru bakıp bakıp gülüyorsun?
         Ahmet :
         -  Öğretmenim, söyleyemem.
          Öretmen:
          -  Neden Ahmet?
          Ahmet:
          -  Söylersem döversin. Söyleyemem.
          Öğretmen:
          - Ahmet, söylersen bir şey demeyeceğim. Kızmayacağım, haydi söyle.
          Ahmet :
         -  Söyleyemem, sonra sen beni mutlaka döversin.
         Öğretmen sinirlenmeye başlar. Ahmet’e doğru yaklaşır. Kendisine hakim olarak:
         -  Bak Ahmet. Gerçekten söylemezsen seni döveceğim. Söylersen kesinlikle bir şey yapmayacağım.
         Ahmet :
        -  Arkadaşlar, şahitsiniz.( Bir taraftan da öğretmene bakıp bakıp gülmeye devam etti. Aynı zamanda da konuşmaya çalışıyordu.) Öğretmenim sizin kilonuza bakıyorum da...
        Öğretmen:
        -  Evet Ahmet!
        Ahmet:
        -  Sizin bu kilonuza göre sizden ne kadar pirzola ve biftek çıkar diye gülüyordum.
        Öğretmen sınıfta bir kahkaha atar. Bunun üzerine sınıfta bir gülüşme başlar. Ahmet öğretmenin şişmanlığından böyle bir düşünceyi düşünmeye ve gülmeye devam ederken, öğretmen konuşmaya başlar.
        -  Haklısın Ahmet. Benim boyum 1.68 ve ne yazık ki 115 kiloyum. Hani yarım dünya diyebiliriz. Ben köşeyi dönmeden önce göbek dönüyor, bunu biliyor musun? ( Sınıfta bir gülüşme ve kahkaha sesleri yükselir. Öğretmen devam eder.) Ahmet, yalnız şunu unutma. Ben biraz kartım. Etim sert olur. Beni yemeye kalkarsan midene oturur ve bir daha oradan gitmem, ona göre.

                                                       İzmir /  11.08. 1987
                                                        Hüseyin  DURMUŞ


 

               NEDEN  KALAS

               Öğretmen sınıfta öğrencilere kızmış, söylenip duruyor. Bir eğitim öğretim yılı boyunca öğrenciler öğretmenleri hep kızdırmışlardı. Edebiyat öğretmeninin dersi işleyişi sırasında öğrenciler yine rahat durmuyor, sıcağın ve sene sonun olmanın verdiği rahatlıkla konuşmaya devam ediyorlar. İkaza uymayan öğrencilere,  öğretmen:
              -   Arkadaşlar. Şu an sizlere çok kırıldım. İnanın benim hatırımı kıracağınıza, kafamı kırsanız daha iyi olurdu. Öyle bir kırıldım ki, bazı arkadaşlarınızın yapmış olduğu davranışlar karşısında ağzıma geleni söylemek istiyorum. Ama...
              Bir öğrenci dayanamaz:
              -   Öğretmenim, bir yıl boyunca bir şeyler söylediniz. Atalarımızın dediklerinden diye başladınız, hani söylemediğiniz kalmadı gibi.
              -    Arkadaşlar! Aslında sizlere o kadar çok şeyler söylemek, hatta sizlere hakaret bile etmek isterdim....
              -   Öğretmenim, rahat rahat söyleyin söylemek istediğinizi. Sözünüzü hiç korkmadan söyleyiniz.
               -    Arkadaşlar! Sizlere aslında içimden geldiği gibi hakaret etmeyi o kadar çok istiyorum.
               Bir başka öğrenci:
               -    Atış serbest öğretmenim.
               -   Aslında bazılarınızın davranışlarından dolayı; hayvanlar alemindeki canlıları haykırarak söylemek isterdim. Ama o hayvanların çeşitlerini ele alarak sizlere hakaret etmeyi düşünmüyorum. Eğer onları kullanırsam o hayvanlara hakaret etmiş olurum.
              -    Başka bir şey söyleyin öğretmenim.
              -    Ben sizlerin bazılarına ancak “kalas” diyebilirim arkadaşlar.
               Başka bir öğrenci:
               -    Neden öğretmenim?
               -    Ağaçların ve bitkilerin adlarını kullanmak ta iyi olmayacak. O nedenler sizlere ancak “kalaslar” diyebilirim.
               Bir başka öğrenci atılır hemen:
             -    Öğretmenim kalas ne demektir, ne işe yarar kalas?  
             -   Hani şu inşaatlarda iskele yapmada, ya da binalara badana yapımında iskele kurulurken kullanılan ve genellikle 5*10 tabir edilen bir ağaç. Size ancak onunla hakaret edebilirim. Gerçi hakaret etmek bile size fazla. Ona bile değmez bazılarınız.
               -      Neden öğretmenim?
               -      Sen biraz fazla heyecanlısın. Bütün yıl boyunca bu kadar çok soru da sormadın. Sen tahtaya bir kalkar mısın arkadaşım?
               -      Kalkayım öğretmenim. Beni sınava mı alacaksınız?
               -      Hayır. Hani şu “ kalas” sözcüğü yok mu?
               -      Evet öğretmenim.
               -      Bu sözcüğü tahtaya yazar mısın?
               -      Yazdım öğretmenim.
               -      Şimdi yazdığın sözcüğü tersten okur musun yavrum?
               -      Okuyorum öğretmenim, “salak”
               -      Aferin yavrum. Neymiş?
               -   “ Salak”  siz bir yıl boyunca bize kalas yerine her seferinde salak mı dediniz öğretmenim?
               -      Helesi okumayı söktün yavrum. Seni tebrik ederim.



                                                             İzmir. 29.08.2005
                                                             Hüseyin  DURMUŞ      








 

      BİZ NEYİZ

Beş arkadaş masada oturmuşlar konuşmaktadırlar.
-   Bizim Ahmet var ya, o kadar adi biri ki...
-   He valla, doğru söylüyorsun. Dolandırıcının, düzen bazın, şerefsizin Allah’ı valla.

-   Hadi canım sadece onlar mı ki; bana göre vatan haini, beş kuruş için vatanını bile satan biri.
-   Ahmet mi dediniz? O var ya o, ahlaksızın biri. Para uğruna karısını bile satar. Kadınlara karşı zaafı da var. Bu yüzden ben onu ailesiyle de olsa evime çağırmıyorum.
-   Adamın ne dini ne imanı var. Dini, imanı, namusu her şey para, doğrusu ondan korkuyorum.
Bu konuşmalar karşısında masada oturup hiç söze karışmayan biri dayanamaz.
-   Arkadaşlar. Sizlere bir şey sorabilir miyim?

-   Hep bir ağızdan: Sor bakalım!
-   Biz Ahmet’le 15 yıldır arkadaşız ve o yanımızda olmayınca hep aynı şeyleri söylüyoruz değil mi?
Hep bir ağızdan: Evet, öyle diyoruz.
-   Peki 15 yıldır arkadaşımız olan Ahmet böyle ise biz neyiz acaba?
                                                          

                                                           İzmir  /  29.08.2005
                                                             Hüseyin  DURMUŞ



BAKAN KOPYA ÇEKİNCE

   Yıllar önce Milli Eğitim Bakanlarından biri bir lisenin açılışında davetlilere seslenir.
 - Sevgili gençler!
 - Nasılsınız bakalım.?
 Gençler bir ağızdan
 - Sağ olun!
   Bakan devam eder:
 -  Biliyor musunuz?  Ben buraya kopya çekerek geldim. Eğer sizler derslerde, sınavlarda kopya çekerken yakalanırsanız ceza alırsınız. Peki ben yakalanırsam bana kim ceza verir?
  Bir an bir sessizlik olur. Davetlilerin içerisinden biri yüksek sesle söylenir.
  -  Sayın Bakanım; siz kopya çekerken yakalanırsanız, sizin cezanızı vatandaş sandıkta verir.


                                                                     Balçova / 12.09.1988
                                                                        Hüseyin  DURMUŞ    

NE YAPACAK MIŞ? 

Büyük bir telaş içerisinde  öğretmenler odasına giren Ali Bey:
-  Arkadaşlar! Ayşe hanımı göreniniz var mı?
-  Ne vardı?
-  Arkadaşlar, göreniniz var mı dedim?
Öğretmenlerden biri sakin sakin:
-  Ali Bey, o kadar önemli mi?
-  Evet arkadaşlar!
-  Ne yapacaksın?
İyice terlemiş, sıcak havanın etkisinde biraz da sinirlenmiş olan öğretmen Ali Bey:
-  Un alıp makarna yaptıracağım. Onu göreniniz var mı?



                                                                         İzmir /  10.11.1985

                                                                           Hüseyin  DURMUŞ

 

HAYAT KISA

İki sevgili sahilde yürüyüş yapmaktadırlar. Genç kız ve sevgilisi bir birlerine sarılmış ağır adımlarla giderken,  kız oğlana:
-  Sevgilim, beni güzel buluyor musun?
-  Evet canım, çok güzelsin. Bunun için seni çok seviyorum.
-  Başka neyimi beğeniyorsun, der genç kız.
Oğlan yine beklemeden cevap verir:
-  Sevgilim güzelsin, cana yakınsın, sadakatlısın, beceriklisin...
-  Daha başka neyimi beğeniyorsun?
Oğlan dayanamaz:
-  Sevgilim neden bu kadar ısrarcısın.? Daha ne söylememi istersin? Bak önümüzde uzun yıllar var. Seni sevip sevmeyeceğimi o zaman daha iyi anlarsın, der.
Kız yine dayanamaz.Biraz da kurnazlık yapmak ister.
-  Biliyorsun güzellikler geçicidir. İhtiyarlayınca güzelliğim gidecek. İşe gidersem çok yorulacağım. Akşam eve yorgun geleceğim. Yemek yapamamış olacağım. Çocuklarımız ikimiz arasında sorun olacak. Beni başkalarına karşı kıskanacak mısın? ...
Genç delikanlı kızın sözlerini duymak istemez ve sadece dinler görünmeye çalışır. Bunu fark eden genç kız birden:
-  Bak gördün mü şurada bile ban beş dakika dayanamadın. Hep beni dinler görünüp aldattın. Yarın evlendiğimizde de mutlaka aldatırsın, hatta başka kadınlarla bile sen beni aldatırsın. Beni aldatmayacağına söz bile veremiyorsun, der ve genç delikanlının kolundan çıkar.
Deli kanlı sinir küpü olmuştur. Kendini yanlış davranış yapmaktan zor tutmaktadır:
-   Bak sana bir şey söylemek istiyorum.
-   Buyur sevgilim.
-   Benimle evlenmeden bana hayatı zehir etmeye başladın.ben daha güzel konuları konuşmak isterdim.3 aydır hep aynı soruları duyuyorum. Şunu iyi dinle  “ Hayat kısa, değmez bir kıza salla salla vur duvara” diyeceğim ama ona bile değmezsin, duvara yazık olur canım, der.
                                                                       
                                                                           İzmir/  12.10.1992
                                                                            Hüseyin  DURMUŞ 

 GARİP KAZA


       Trabzon ile Rize otoyolunun Sürmene yakınında iki taksi birbirinden yüz metre arayla; biri yolun sağında Trabzon’a doğru yoldan çıkmış, tarlada duruyor. Diğer araba ise Rize yönünde yolun sağında tarlada duruyor.

       Kazayı gören herkes şaşırmış. Çünkü kazada hiçbir arabada çizik yok, .arabalar sapa sağlam, ancak arabaların direksiyonunda bulunan iki sürücünün de başları kan içerisinde ve ikisi de baygın vaziyette.
       İki sürücüde hemen hastaneye kaldırılır. İlk müdahaleden sonra yaralı iki sürücü kendine gelmiştir. Kaza nedeniyle tutanak tutacak olan polis her iki şoföre sormaya başlar.
     - Kaza nasıl oldu, anlatır mısın?
     Kazaya karışan Cemal:
     -  Valla bir anda her tarafı sis kaplamıştı.
     -  Yani kazaya sis neden oldu öyle mi? Diye sorar polis.
     Kazaya karışan diğer şoför Temel atılır hemen:
     -  Memur bey, kazaya sis neden olmadu. Zaten kazanın nasıl olduğunu ben de hala düşüneyrum, der.
     Bunun üzerine Cemal söze karışır:
     -  Valla memur bey, bir sis vardu, bende daha iyi göreyum diye kafamu camdan dışaruya çıkarmış öyle gidiyordum, der. Hemen temel söze karışır:
     -  Uyyy, bende başımu pencereden dışaruya çıkarmış, öyle gidiyordum. Bir anda bir çarpma oldu. Sonra gözümü burada açtum, der.
                                                                        İzmir / 29.04.2005
                                                                         Hüseyin  DURMUŞ

 

 
 
     
                                                                       Ana Sayfa                                                                   
     
   
 

        

 
     
 

 
     
     
 

 
   Günlük Özgürlük  
 

 
     
  Dr Tuncay Filiz
Milli Eğitim Baka.Çanakkale
Kültür ve Turizm
İzmir Belediyesi
Konak Belediyesi